BİR İNCİ ANAOKULUNDA NELER OLUYOR?

Hayat… Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan ölüme ve ebediyete kadar devam eden koca bir serüven.. Böyle bir serüvenin kilit noktası ise şüphesiz çocukluk diyebileceğimiz okul öncesi dönem… Neden kilit nokta sorusuna cevap aradığımızda; bütün bir hayatın oluşumunun bu devrede saklı olduğu cevabı karşımıza çıkıyor.. Madem bir hayat oluşacak..Peki ama ‘neye göre’,’kime göre’ ve ‘ne zaman’ şekillenecek bu hayat dersiniz? İşte 0-6 yaş dönemini gömleğin ilk düğmesine benzetebiliriz. İlk düğme doğru iliklendi mi diğer düğmeler iliklenirken zorlanma olsa bile kolaylıkla diğer düğmelere devam edilebilir. Okul öncesi kurumlarında verilen eğitimle birlikte yanlış iliklenen düğmelerin kolaylıkla düzeltilebilmesi söz konusu.. Bu genel bilgilerden sonra gelelim minik incilerin anne kucağı kadar şefkat dolu okullarında gün boyu hangi deneyimlerle kişiliklerini maddi-manevi ördüklerine…

Sabah güvenli bir bağlanma ile neşeyle kalkıp okulu için sabırsızlık gösteren minik inci aslında hayatı boyunca devam edecek olan okul sevgisini oluşturmaya başlar… çünkü biliyoruz ki; çocuk bilgiyle eğitilmez, sevgiyle eğitilebilir ancak.. o zaman sevginin olmadığı bir eğitim sisteminde ülkemiz için başarılı mühendisler, usta bürokratlar, muhteşem öğretmenler bekleyemeyiz… Gün kahvaltıyla devam eder.”” Belki eğitimle ne ilgisi var diyebileceğimiz kahvaltı saati ise, çocuğun enerji depoladığı, sosyalleştiği ve sonunda ’ey bizi nimetleriyle donatan rabbimiz’ diye duayla birleştirdiği bir ortamla devam eder sabah saatleri…

Serbest zaman etkinliği adı altında çocuklar ilgi köşelerine yönlendirilerek ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi kendine karar alma, aldığı kararı uygulama ve bu uygulamanın sonuçlarını görme fırsatı bulur.

Zihnin açık olduğu ve veriminde yüksek olacağı düşüncesiyle sevgi dersleri güne anlam katmaya devam eder. Çocukların prososyal davranışlarını geliştirici, milli manevi duyguları ‘eğlenerek öğrendikleri’ etkinlikler yapılır. Vicdanın ışığı ahlaki temellere, aklın aydınlanması ise fen ilimlerine dayanır. En mükemmel başarılar ve yükselişler ikisinin birleşmesinden ortaya çıkar. İşte bu düşünceyle; evrensel değerlerle ulusal değerleri bütünleştirip kâinattaki ahengi modelleyerek mükemmele doğru ilerlemek ise sevgi derslerinin temelini oluşturur.

Ardından Türkçe etkinliğiyle dokunmaya devam eder minik incinin serüveni… Çocukların dil gelişimini ve Türkçe’yi düzgün kullanmalarını sağlamak, bu yolla kendilerini ifade etmelerine imkân tanımak ve çevre ile etkileşimlerini kolaylaştırmak için programda yer alan faaliyetlerde şarkılar, şiirler, tekerlemeler söyleyip, kukla gösterileri, parmak oyunları oynanır, bilmeceler sorulup, dramatizasyonlar yapılır.

Drama yoluyla; bütün duyu organları etkin bir şekilde kullanıldığı için çocuğun dikkat, algılama, dinleme, konuşma, bedenini de kullanarak anlatma ve yorumlama gibi iletişim becerileri gelişir. Böylece çocuk kendini ve sorunlarını ifade edebilmeyi ve yorumlamayı öğrenir.

Kavram çalışmaları, okuma yazmaya hazırlık çalışmaları ve sanatsal etkinlikler derken günün en eğlenceli kısmı oyunla devam eder. Çocuğun en ciddi uğraşı oyundur.

‘Minik kâşiflerin’ ilgileri doğrultusunda doğuştan var olan merak duygusunu geliştirmek, neden-sonuç ilişkilerini anlamaya, çevrelerini gözlemlemelerine olanak sağlamak amacıyla ‘fen matematik etkinlikleriyle’ devam eder gün… Yapılandırılmış olarak öğrenmeye olanak sağlanmış gözlem-inceleme-araştırma-keşfetme ve deneme etkinlikleri düzenlenir. Bishop Creighton’ın dediği gibi: “Birini eğitmenin asıl amacı, onu sürekli sorular soran biri haline getirmektir.” Yani aslında öğrenme isteğini çocuğun içine bırakıvermektir. İşte fen etkinlikleriyle merak, hayret ve heyecanla gün devam eder.

Müzik etkinliğinde ise çocuklarla eğlenerek ritim duygusunu aşılama, sesleri tanıma ve sesleri ayırt etme gibi programlarla müzik duygusunun gelişmesine destek verilir. İşte diğer kademelerde de olduğu gibi asıl amaç; çocuğu yapılandırılmış öğrenme yaşantıları yoluyla davranış değişiklikleri oluşturma sürecini temin etmek..

Snallman’ın şu tespitine hak vermemek mümkün değil: “Gençliğin ruhunu, işlenmeyen bir tarla gibi, kendi haline bırakırsanız orada ısırgandan ve dikenden başka bir şey bulamazsınız.” İşte insan hayatının bu kadar önemli bir devresinde; Daha aydınlık bir gelecek için, ülkemizin güzel yarınları için, her iki dünyaya ait değerler oluşturmak için, aslını bularak asilleşmek için, ecdadın medeniyetiyle bütünleşmek için daha bilinçli günlere… İnşaAllah…